Para Mı Değer Mi? Siz Karar Verin…
Başlığa bakınca parayı değer olarak kabul etmediğimi düşünebilirsiniz. O zaman şu örnekten yola çıkalım: Geçenlerde Uzak Doğulu uzmanın, bir Fransız ile konuşmasını Instagram'da izledim. Şunu soruyordu karşındakine:
- Neden para biriktiriyorsun?
- Tasarruf için…
- Başkalarının hesapsızca bastığı bir şeyi, biriktirmenin ne âlemi var ki?
.........
- Cevap veremezsin tabii çünkü sana böyle öğretildi.
Fransız'ın afallaması hâlâ gözümün önüne geliyor. Gerçekten de merkez bankalarının özellikle pandemi döneminde bastığı ve yaydığı hesapsız likiditeden nasiplenerek kripto para, gayrimenkul, otomobil veya başka aktifleri alanlara bir şey demiyorum. Ancak paranın kendisini stoklayarak büyük bir tehlike altında olduğumuzu görüyorum.
Bir alışveriş merkezinde rastladığım tanıdığım: “Hocam TL'de kaldım, büyük zarardayım. Ne yapayım?” diye sordu. Yıllardır söylüyorum, ona da aklımdakini ifade ettim: “Dolar, uzun bir zamandan beri Amerikalıların parası değil, dünyaca kabul görmüş bir değiş-tokuş aracı. Euro, kısıtlı bir alanda da olsa aynı işleve sahip oldu. Dolayısıyla TL stoklamanın kimseye faydası yok.” Bunu söyledikten sonra faizlerin 2022'de kaçınılmaz olarak yükseleceğini ve sabretmesi gerektiğini anlattım.
Hayatımın hiçbir döneminde basılmış paraları stoklama derdinde olmadım. Parayı, ya yeni tecrübelere ya görmediğim yerlere ya da “nadir ve otantik” ne varsa ona harcadım. Çok pahalı bir otomobilin içi boş versiyonunu alacağıma, güvenli-eğlenceli-teknolojik bir markanın en dolusunu alarak parayı değerlendirdim. Manzarası olmayan bol odalı bir evde oturacağıma, harika bir manzaraya sahip 1+1 bir evde yaşamayı tercih ettim. Otel seçimlerimden kitap seçimlerime, sinemadan konser biletime kadar hep böyle yaklaştım.
“Çocuklara bir şeyler bırakalım.” diye onlara vakit ayırmadan çalışıp para biriktirmenin anlamsızlığını kavradığım için tasarruflarımı onlarla ve sevdiklerimle beraber gezerek, görerek ve öğrenerek değerlendiriyorum. Bir ebeveynin miras bırakacağı konut ve para değil, yaşanmış güzel anılar olmalı diye düşünüyorum. Elbette varlıklı olmak kötü şey değil. Ancak sahip olduğu varlığı dertlenecek aşamaya getirmek iyi değil. Güzel bir hikâye ile bu bakış açısını süsleyeyim: Bir zenginin yatına davetli olan milyarder önüne gelene: “Bende 15 milyar dolar para var!” diyormuş. Sonunda davet sahibi dayanamamış, sormuş:
- Sen paranı sayabiliyor musun?
- Evet, sürekli sayıyorum zaten…
- Paranı sayıyorsan bil ki senin çok paran yok.
Büyük ihtimalle davet sahibinin o milyarder kadar parası yok ancak güzel bir hayat dersi verdi. Şimdi işin felsefesine dönelim.
“YEPYENİ BIR DEVRİM GEREKİYOR…”
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra uzunca bir süre Osmanlı Bankası, Merkez Bankası'nın görevini yapmıştı. Bir bakıma belli esaslara göre basılan paranın değeri üzerinde hak sahibiydi. Atatürk 1930'ların başında buna son verdi ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu. TCMB'nin bastığı paralar, yeni devletin ve yeni milletin alışveriş değeri olarak kabul edildi. Bankacılık sistemi bu değişimi kabul etti ve büyük bir başarıyla yeni para fonksiyonlarını yerine getirmeye başladı. Yani değer aracı değiş-tokuş aracı olmak, tasarruf etme ve bölünebilirlik özellikleri… Bu başlı başına bir devrimdi. Bütçe ve dış ticaret fazlası veren bir ülkenin, parası da itibarlı olurdu. Uzunca bir süre de itibarlı olarak devam etti.
1980'lerde başlayan finansal serbestlik rüzgârıyla beraber sayısız devalüasyon geçirmiş TL, konvertibiliteye geçti. Ancak makus talihi değişmedi. Değeri değil, değer kaybetmesi istikrarlı hâle geldi. Bugün de bu şekilde devam ediyor. Anlaşılan Atatürk'ün yaptığı devrimi tekrarlama zamanı geldi. Sürekli değer kaybeden bir değiş-tokuş aracı yerine Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi devletin ve milletin elindeki kıymetlere ve yüksek teknolojiye dayanan “yeni bir değer” gerekiyor.
Bu dijital değer sayesinde kâğıt para tamamen ortadan kalkacak, kayıt dışı faaliyetlerin önü alınacak, vergilendirme tabana yayılacak. Böylelikle daha rasyonel bir vergi politikası oluşacak, dış ticaret işlemleri ve finansmanı kolaylaşacak, hırsızlık ve siber saldırıların zararları azaltılacak. Elbette bu “ulusal para yok olacak” anlamına gelmiyor. Ayrıca bankacılık faaliyetleri de durmayacak. Sadece şekil değiştirecek. Tüm faaliyetler önce dijital değerlere ardından da merkeziyetçi olmayan sistemlerin yarattığı değerlere dönüşecek.
Gelecek burada! Herhangi bir otorite aramayan, keyfiyetle üretilmemiş ve sadece varlıkla anlamlanabilen, otonom ve anonim düzene geçiş bu şekilde olacak. Hepimiz için de hayırlısı bu esasında…
Atılacak en önemli adım, bu yeni değerin kaç TL'ye denk geleceğini doğru şekilde hesaplamak, geçiş sürecini en iyi hâliyle planlamak ve uygulamak. Böyle bir teklifte bulunmak sadece eski sistemin menfaat sahiplerinin ve yeniliklere kapalı olanların canını sıkacaktır. Her yenilikte yaşadığımız gibi… “