Türk Lirasının Değerini İhracat Korur
Türkiye dışa açılma sürecine girdiği 1980'den bu yana ekonomide üç önemli dengesizlik yaşamaya devam ediyor. Bunlar yurtiçi tasarruf açığı, döviz açığı ve enflasyondur. Bu dengesizlikler nedeniyle de Türk lirası değer kaybetmektedir. Zaman zaman bu dengelerde iyileşmeler sağlanmış olmakla birlikte yapısal ve kalıcı bir iyileşme halen gerçekleşmemiştir. Döviz dengesi, yurtiçi tasarruf dengesi ve fiyat istikrarı ancak ekonomide küçülmeler olunca veya çok sınırlı büyümeler dönemlerinde sağlanabilmektedir ve bunlar da geçici olmaktadır. Ekonomi büyümeye başlayınca bu dengeler yeniden bozulmaktadır. Türk lirası da yine değer kaybetmeye başlamaktadır.
Kalıcı çözüm Türkiye'nin döviz fazlası vermesi, böylece yurtiçi tasarruf fazlasına ulaşması ve bunun da Türk lirasında istikrar sağlamasıdır. Böylece fiyat istikrarı için gerekli koşullar da oluşmuş olacaktır. Bir başka deyişle Türk lirasındaki istikrarı sağlayacak olan döviz fazlası verilmesi, bunun için de döviz kazandırıcı hizmetlere ve ihracata ağırlık verilmesidir. İhracata yönelik buna benzer söylemler zaman zaman kullanılıyor olmakla birlikte fiili uygulamada ihracat bir türlü hak ettiği önceliğe ulaşamamaktadır. Türkiye halen ihracatını toplam ihracatın binde 3'ü kadar desteklemektedir.
Dış borçlar tasarruf açığını kapattı
Türkiye döviz dengesini sağlayamadığı gibi 2002 sonrası önemli ölçüde dış borç kullanmıştır. 2002 yılında 125 milyar dolar olan toplam dış borçlar 2018'de 450 milyar dolara kadar yükselmiştir. Türkiye bu dış borçlanmayı döviz kazandırıcı faaliyetlere ve bunların yatırımlarına kullanmak yerine daha çok döviz geliri yaratmayan alanlara yatırmayı tercih etmiştir. Özellikle sanayi ve sanayi ihracatı dış finansman olanaklarından en az yararlanan alan olmuştur.
Dış borçlar diğer yandan 2002 sonrasında tasarruf açığını ve döviz açığını da geçici olarak kapatmıştır. Ancak Türkiye'yi kalıcı döviz ve tasarruf dengesi kurmaktan da alıkoymuştur. Diğer yandan geldiğimiz noktada dış borçların ödenmesi zamanı da gelmiştir. Ancak yeterli döviz geliri yaratamadığımız için döviz rezervlerimize başvurmakta ve döviz rezervlerimizi azaltmaktayız. Türk lirası da böyle bir ortamda değer kaybetmektedir.
Türk lirasının değer kaybı enflasyonu da beslemektedir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bu nedenle Türk lirasının değer kaybını önlemek için 2019 yılı başından bu yana rezervlerinden 60 milyar dolara yakın döviz satışı gerçekleştirmiştir. Ancak Türk lirasının değer kaybını önleyememiştir. Hatta tam tersine döviz rezervlerindeki gerileme nedeniyle Türkiye'nin riski daha da artmakta ve TL değer kaybı hızlanmaktadır. Enflasyon da yeniden yükselmektedir.
Döviz fazlası verilmeli
TC. Merkez Bankası döviz satarak Türk lirasının değerini koruyamayacaktır. Nitekim merkez bankasında biriken döviz rezervleri Türkiye net döviz fazlası verdiği için oluşmamaktadır. Tam tersine yabancı tasarruflar ile oluşmaktadır. Ancak son dönemde net yabancı tasarrufların kullanımı da tersine döndüğü için T.C. Merkez Bankası bankaların elindeki dövizleri kendisine çekebilmek başta swap işlemleri olmak üzere çok sayıda düzenleme yapmakta ve dövizli işlemler zorlaştırılmaktadır.
Bunların hepsi geçici önlemlerdir. Nitekim TC. Merkez Bankası'nın net döviz rezervleri bankalardan swap işlemleri ile gelen dövizler çıkartıldığında negatiftir. Bu da Türkiye'nin risk primini Pakistan, Mısır ve Ukrayna ile birlikte 500 puanın üzerinde tutmakta ve Arjantin ile Venezüella dışarıda bırakıldığında dünyanın en yüksek risk primine sahip 4 ülkesinden biri yapmaktadır.
Türkiye'nin tasarruf dengesi, döviz dengesi ve enflasyon sorunlarını yapısal ve kalıcı olarak çözmesi döviz fazlası vermesi ile mümkün olacaktır. Türk lirasına da istikrar ve itibar ancak bu koşullarda kazandırılacaktır. Dolar karşısında para birimini son 25 yıldır aynı seviyelerde tutan ve yüzde 1,0 enflasyon yaşayan Güney Kore buna en iyi örnektir. Türkiye ihracata hak ettiği önceliği verme konusunda yine önemli bir fırsat yakalamıştır. Covid-19 salgını sonrası oluşan koşullar içinde tüm tedarik zincirleri yeniden yapılanacaktır. Türkiye de bu fırsatı önce iyi analiz etmeli ardından da ihracata yönelik destekleri artırarak değerlendirmelidir. Türk lirasında istikrar da böylece kalıcı olarak sağlanmalıdır