Belirsizlik, yanlış soyutlamaları tetikler
Bazı gazeteci ve ekonomistler kendi felâket senaryolarını yazarak dikkat çekmeye çalışırken, aslında aynı gemide oldukları ülkelerine büyük zarar veriyorlar. Onların yorumlayarak verdiği haberler nedeniyle bir belirsizlik ortamı ortaya çıkabiliyor.
Başlıktaki bu sözü, konusu bambaşka bir yazıda daha kullanmıştım. Şimdi tekrar yeri geldi.
Geçenlerde, medium.com adlı sitede, Marco Annunziata tarafından yazılan bir makalede şu soru soruluyordu: “Belirsizlik, güveni besler mi?”
Kastedilen, ekonomideki belirsizlik… Ekonomi Politikası Belirsizlik Endeksi'nin (www.policyuncertainty.com) verilerine atıfla, dünyada bu durumun son aylarda öngörülmemiş biçimde en yüksek seviyeye ulaştığından dem vuruluyor.
O kadar ki, iddiaya göre 2008-2009 Küresel Krizi ve 2008-2009 Euro Bölgesi Borç Krizi dönemlerindeki belirsizliğin bile üstüne çıkılmış. Çin'deki ekonomik belirsizliğin bu genel tabloya kısmen de olsa etkisi olduğu öne sürülmüş.
Endeksin yayınlandığı sitede Türkiye'ye ait veriler yok. Ancak, kerameti kendinden menkul olsa da, yurt dışında ve Türkiye'de bazı çevrelerin hâlâ kuzey yıldızı muamelesi yaptıkları IMF, geçen Aralık ayında Türkiye'ye dair bir Çalışma Belgesi yayınlayarak bazı veriler ortaya koymuştu.
Annunziata'nın yukarıda değindiğimiz sorusunu hatırlamakta yarar var. Yazar soruyu soruyor, çünkü belirsizlik arttıkça tüketici güveninin de arttığı tespit edilmiş. İnanması ne kadar güç, değil mi?
İnsanın aklına elmalarla armutları karşılaştırmış olabilecekleri geliyor. Öyle ya, böyle araştırmalarda en çok dikkat edilmesi gereken konulardan biri bu. Mesela, bir araştırma sonucunda bahar aylarında gençlerin kendilerini daha mutlu hissettikleri anlaşılsa. Diğer yandan, bu aylarda gençlerin saçlarının daha hızlı uzadığı gerçeği tespit edilse. 'Bahar aylarında gençler, saçları hızlı uzadığı için daha mutludurlar' sonucu çıkar mı?
Hayır, çıkmaz. Bu iki unsuru birbirine bağlamak imkânsıza yakındır. Ya da şöyle söyleyelim; durumun böyle olup olmadığının ölçülmesi bambaşka araştırmaları, soruları ve yöntemleri gerektirir.
Fakat, ekonomi politikalarının belirsizliği ve tüketici güveni, birbirinden bu kadar kopuk iki öğe değil. O zaman buradaki sorun nereden kaynaklanıyor?
Bu ve benzeri araştırmalarla ilgili yazı ve haberleri okurken araştırma yöntemi, araştırmanın uygulandığı kitle gibi metodoloji ve demografiye dair bilgileri gözden kaçırmamak gerekir. Annunziata'nın da dediği gibi “Belki şeytan endeksin ayrıntısında gizlidir.”
Belirsizlik endekslerinin hangi parametreler dikkate alınarak oluşturulduğu bizim için kilit önem taşıyor. Öncelikle, Ekonomi Politikası Belirsizlik Endeksi'ne bakalım. Endeks hazırlanırken üç unsura bakmışlar:
1. Belirsizlik, medyadaki haberlerde ne kadar yansıtılmış
2. Ekonomistlerin temel ekonomik değişkenler hakkında farklı tahminlere sahip olma dereceleri
3. Yakında sona erecek vergi düzenlemeleri
IMF'nin Türkiye ile ilgili Ekonomik Politika Belirsizliği başlıklı raporundaki parametreler nedir diye merak edip baktığımızda, orada da benzer bir durumla karşılaşıyoruz. IMF de ölçümlerini medya yayınlarını baz alarak yapmış. Hani ülkemizde itibar araştırmalarında 46'ncı sırada boy gösteren medyanın, o yanılmakla malul muhteşem yorumları baz alınmış.
Şimdi geldik düğümün çözüldüğü yere… Belirsizlik tespit edilmişken tüketicinin nasıl oluyor da hâlâ güven duyduğuna?
Bazı medya organlarının yayınlarını, ekonomistlerin yorumlarını zaman zaman eleştirirken anlatmak istediğimiz tam da bu: Bazı gazeteci ve ekonomistler kendi felâket senaryolarını yazarak dikkat çekmeye çalışırken, aslında aynı gemide oldukları ülkelerine büyük zarar veriyorlar. Onların yorumlayarak verdiği haberler nedeniyle bir belirsizlik ortamı ortaya çıkabiliyor. Bu, önce bir 'sanal gündem' olarak belirebilir.
Ekonomi politikalarındaki belirsizlik, ekonomide belirsizliğe, o da yatırımların geri çekilmesine neden olabiliyor. Buna da manipülasyon denmezse, neye denir acaba? Buna rağmen medyaya duyulan güvenin düşüklüğü, onun yarattığı güvensizlik ortamına da itibar edilmemesini sağlamıyor mu? Varın siz düşünün…