Dijital yaşam kara deliğe dönüşmesin
BAZI GAZETECİ VE EKONOMİSTLER KENDİ FELÂKET SENARYOLARINI YAZARAK DİKKAT ÇEKMEYE ÇALIŞIRKEN, ASLINDA AYNI GEMİDE OLDUKLARI ÜLKELERİNE BÜYÜK ZARAR VERİYORLAR. ONLARIN YORUMLAYARAK VERDİĞİ HABERLER NEDENİYLE BİR BELİRSİZLİK ORTAMI ORTAYA ÇIKABİLİYOR.
İhracatta farklılık yaratmak, inovasyonu yönetebilmek, verimliliği ve üretimi artırmak; bütün bu unsurlarda dijital dönüşüm kültürünün ne kadar önemli olduğunun altını çizmeyen yok.
Peki, bu dijitalleşme sürecinin insan unsuruna etkisi ne? Mesela çocukluğunda oynadığı bilgisayar oyunlarında yenilmeyen, hata yapmayı bilmeyen, yeniden canlanan, sanal bir dünyada yaşayan genç kuşakların, biraz büyüyünce okulda hocalarından, sonra da iş hayatında yöneticilerinden yedikleri ilk fırçada, havlu atıp o ortamdan nasıl uzaklaşmaya çalıştıklarına giderek daha çok tanıklık ediyoruz.
Soru şu: İş ortamları gençlerin bu tutumuna göre mi şekillenecek; yoksa onlar mı iş hayatının gereklerine uyum sağlamak zorunda kalacak? Önce internete neredeyse bağımlı yaşayan kuşakların, sanal dünya konusundaki öncelikli ihtiyaç ve tutumlarına bakmakta yarar var.
İlginç bir çalışma yayınlandı: Siber güvenlik şirketi Kasperksy Lab tarafından hazırlanan Global Gizlilik Raporu'na göre çalışanların yüzde 90'ı her gün pek çok kez internete giriyormuş. Bu sitelerin hepsi işle ilgili değil tabii; tüketicilerin yaklaşık üçte ikisi (yüzde 64) her gün işyerinden, ilgili olmayan web sitelerine girdiklerini belirtmiş.
Özellikle sosyal medya da işin içine girdiğinden beri, iş günlerinde özel ve çalışma yaşamlarını ayrı tutulmasının çok zor olduğu sonucuna varılabilir.
Öte yandan raporda, iş ve evdeki dijital yaşantılarımız arasındaki sınırın kaybolması nedeniyle sosyal medya paylaşımlarının veya işyerinde girilen web sitelerinin, kişilerin kariyerlerine geri dönüşü olmayan hasarlara yol açabileceğini söyleniyor.
İnternet kullanıcıları da bu konunun bazı sorunlara yol açabileceğinin farkında olacak ki; Türkiye'deki tüketicilerin yaklaşık üçte biri (yüzde 35) sosyal medyadaki paylaşımlarını patronlarından gizlemeyi tercih ediyormuş. Yüzde 60'ı paylaşımlarını birlikte çalıştıkları kişilerin de görmesini istemiyor.
Çalışanlar, şirketin imajına zarar vermekten veya azalan verim nedeniyle şirketin kendilerine ait sosyal medya hesaplarını takip etmeye başlayıp kariyer kararlarını buna göre verebilmelerinden endişe duyuyormuş. Şirketlerin bu tür politikaları nedeniyle de Türkiye'de kullanıcıların yüzde 35'i, sosyal medya paylaşımlarını patronlarına göstermiyor ve yüzde 43'ü ise bu bilgileri iş arkadaşlarına bile vermiyormuş.
Web siteleri konusunda da yine gizlilik ihtiyacı ön planda. Türkiye'de çalışanların yaklaşık beşte biri (yüzde 19) hangi sitelere girdiklerini işverenlerin bilmesine karşı. Daha da ilginci, yüzde 60'lık bir kesim, internette ne yaptıklarını iş arkadaşlarının dahi bilmesini istemiyor. Bu insanların, iş arkadaşlarını “ofiste tembellik yapma olanaklarına bir tehdit” olarak gördüğü veya “işteki kişilerle daha resmi ve değerli bir ilişkileri olduğu” şeklinde yorumlanıyormuş.
Yüzde 25 oranında bir kesim, mesaj ve e-postalarının içeriğini işverenlerine göstermeye karşıymış.
Sınırsız imkânlar sunan dijital yaşam, her şeyi bir anda yutan bir kara deliğe dönüşebilir. Bu tuzaklara düşmemek, kariyerlerini sarsmamak için çalışanlara, hatta tüm kullanıcılara önerilen bazı yöntemler var tabii:
Karalayıcı, müstehcen, başkasına özel veya hakaret içerikli olabilecek paylaşımlar yapmayın. Şüpheye düştüyseniz paylaşmayın. Sosyal medya ve başka kişisel hesaplarınıza, ofiste başkalarının izinsiz erişme riskini ortadan kaldırmak için gerekli yazılımları kullanın. Kişisel cihazlarınızı koruma altına alacak uygulamalardan yararlanın. Teorik olarak, sistem yöneticilerinin internette dolaştığınız yerler hakkında bilgi sahibi olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Sosyal medyada, mesajlarda, e-postalarda veya başka herhangi bir yerde hiçbir iş arkadaşınızı, ortağı, rakibi ya da müşteriyi küçük düşürmeyin, taciz veya tehdit etmeyin ve ayrımcılık yapmayın. Diğer çalışanların, müşterilerin, satıcıların, tedarikçilerin veya şirket ürünlerinin fotoğraflarını yazılı izin almadan paylaşmayın.
Teknik yöntemler bir yana, gelelim yazımınızın başında da bahsettiğimiz çözüm önerimize... Diyalektiğin temel kuralı burada da devrede: Her şey zıddını içinde taşır. Bireysel, toplumsal ve maddî üretimin gelişmesine büyük katkı getiren yüksek teknoloji ve dijital dönüşüm, aynı anda dengelenemezse, bireysel ve toplumsal hayatın sürdürülebilirliğini tehdit eder hale gelebiliyor. Her yerde olduğu gibi burada da bir tek sihirli sözcük var: Denge…