Batı ile Doğu'nun "ortak düşmanı" olmamak lazım
Mart ayı aksiyon filmlerini aratmayacak sahnelerle geçti diyebiliriz. Son olarak Hollanda'nın Türk Hükümeti'nin Bakanlarına yasak getirmesi ve söz konusu yasağı diplomatik nezakete uymayacak şekilde icra etmesi gündemin üst sıralarına yerleşti.
Aslına bakılırsa bu olay, Türkiye'deki iktidarın Avrupa'dakilere göre Avrupa Siyasetini daha iyi analiz ettiğini ortaya koydu. Çünkü Türk Bakanların referandum için toplantı yapmasına izin verilse de verilmese de, amaç hasıl oldu. Çünkü Hollanda Makamları seçimlere az süre kala kendi ülkelerinde böyle bir buluşmaya izin vermeyerek "anti-demokratik" olmayı göze aldılar. Böylece Türk Hükümetine de Türk Halkına şu mesajı vermek için fırsat doğmuş oldu: "Bizi demokrasi ve çok seslilik üzerine eleştirenlere bakın hele!"
Toplantılara izin verilmiş olsaydı yine Türk Hükümeti kazançlı çıkacaktı. Referandum öncesi Avrupa'daki Türklere mesaj verilmiş olacaktı. Ancak, Türk Hükümeti'nin Hollandalıların olumsuz cevap vereceklerini önceden sondajlamış olabileceğini de düşünmek mümkün. Fakat şu an bunun önemi yok. Yaklaşan seçimler öncesinde Türk Hükümeti Avrupa'daki seçmenlere Avrupa'nın giderek "aşırı sağ" davranışları benimsediğini ortaya koymuş oldu. Bu arada Türkiye'deki seçmenlere de Avrupa'nın genel tutumu hakkında doğrudan mesaj verilmiş oldu.
Bu son gelişme AK Parti'ye referandum için değil, referandum sonrası yapılması muhtemel erken seçim için argüman da yarattı diyebilirim. Hollanda ve Türkiye arasında tarihe dayanan bir gerginlik yok. Rusya, Fransa, İngiltere, Yunanistan ile tarihe dayanan gerginlikler hiç yaşanmamış. Dolayısıyla bu gerginlik seçimlerden sonra kaybolur. Daha önce İtalya ve Yunanistan ile yaşanan krizler de kısa sürede sona ermişti. Her iki tarafın birbirine yaptırım uygulaması pek mümkün değil.
Eğer bu şekilde olumsuz bir durum gerçekleşirse, Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerde bir paradigma kaymasından bahsedeceğiz. Yine de ben buna pek ihtimal vermiyorum.
Diğer taraftan İngiltere'de Lordlar Kamarası'nın da Brexit'e yol veren kararından sonra, İngiltere'nin AB'den kopuşu hızlanmış oldu. Özellikle Hollanda'da seçimler için günlerdir yaşanan gerginliğe bakarsak, Avrupa'nın giderek istenmeyen bir noktaya doğru sürüklendiğini söylememiz yanlış olmayacaktır. Bu gelişmeler artık sadece "seçim atmosferinde yaşanan tuhaflıklar" olarak nitelendirmek pek mümkün değil. İşin gerçeği artık Doğu ile Batı giderek kamplaşmaya doğru giderken, her iki tarafın da kendi içinde yekpare değil "parçalı" bir yapıya doğru sürüklendiğini görüyoruz. Bu parçalar ancak "ortak düşman"a karşı birleşiyor. İşin tehlikeli kısmı da burada başlıyor. Herhangi bir anda herhangi bir hedef seçilip "ortak düşman" olarak ilan edilebiliyor.
Özetle bu konjonktürde, hem dolar uluslararası piyasalarda değer kazanmaya hazırlanırken, Avrupa giderek aşırı milliyetçi bir atmosfere sürüklenirken, Trump da korumacılığı körüklerken, Ortadoğu'da tansiyon hala yüksekken Türkiye referanduma doğru gidiyor. Önümüzdeki 2-3 aylık sürecin hem Türkiye hem de dünya için oldukça ciddi bir süreç olduğunun altını çizmek istiyorum.